Lavinya
Bugün hayatımın en talihsiz günü olacak, biliyorum.
Demek ki gidiyorsun lavinya, demek ki artık dönmeyeceksin?
Yüzüm yüzüne ömrümce hasret kalacak öyle mi?
Lavinya sen gittin, ben bu kahrolası şehirde karanlıkta kaldım.
Ah be lavinya, bugün yokluğunun ilk sabahı,
Yokluğuna uyanmak ne zor şey!
Güne gözlerimi açmaya korkar oldum…
Yokluğuna uyanmak ağır, çok ağır geliyor bana.
Bu şehir, yokluğunda ıssız, bense yetim kaldım.
Ben, hâlâ seni uğurladığım o tren garına gidiyor,
Gidişinin ardında yokluğuna el sallıyor,
Ölgün bakışlarla etrafa bakıyorum.
Sanki seninle birlikte bu şehir boşaldı.
Şehir rengini, anlamını, ihtişamını kaybetti.
Önümden vızır vızır insan seli akıp gidiyor.
Bir simitçi, “Taze simitlerim var” diye bağırıyor.
Birden irkiliyorum ve içindeki acı yeniden harlanıyor.
Ah be lavinya, şimdi yokluğuna nasıl alışacağım ben?
Zaman yokluğunu giyinmiş, üstüme üstüme geliyor.
Gözlerin gözlerimden bir an bile gitmiyor…
Seninle martıların seyrine daldığımız gün geliyor aklıma.
Yüzümde yüzündeki tebessüm beliriyor o an.
Elindeki lokmayı kapan martıya, şaşkın ama sevecen gülüşün yüzümde büyüyor.
Ah be lavinya, gülüşünü duymayacak mıyım ben artık!
Seninle el ele kumsalın kıyıyı öpen dalgaları arasında, koşmayacakmıyız?
Rüzgârın esintisi yüzümüze aynı anda değmeyecek mi?
Biliyor musun lavim, kokunu bıraktığın yollarda,
Geçtiğin bütün sokaklarda, izin var.
Bu şehirde bir sen gelip geçti,
Bir sen ömrüme düştü, düşüm gözümde büyüdü.
Hayalin süslüyor şimdi yaşadığım bu şehri…
Ah be lavinya, bu bende ki seni sana anlatamak,
Hasretini yüreğimin ta derinliklerinde hissetmek,
Nasıl yakıyor canımı, nasıl acıtıyor bilemezsin.
Sen şehrimi, kalbimi benden alıp nasıl gittin?
Seninleyken zaman hiç geçmesin, hatta dursun istiyordum,
Şimdi ise zaman hemen geçsin, hayat son bulsun istiyorum.
Gözlerin gözlerime bakmayacaksa, gözlerim sonsuza dek kapansın istiyorum.
Kapansın LAVİNYA kapansın…
Derya Avşar